19 Şubat 2011 Cumartesi

Yeraltından


Michael Jackson öldüğünde , annesi ile yapılan bir röportajda dikkatimi bir şey çekmişti. M.J; eve gelip de aile üyelerini tv başında görünce buna çok şaşırırmış ve ' dışarıda akıp giden koca bir hayat varken siz nasıl oluyor da tv izlemeye vakit bulabiliyorsunuz anlamıyorum' dermiş.

Bu yazımda Michael Jackson'un başarılarından falan bahsetmeyeceğim ama sanırım dünyaya mal olabilmiş bir insanın nasıl düşündüğünü açıkça ortaya seren bu cümle beni etkilemiş ve düşünmeye sevk etmişti. Tv fanatiği olmak gerekmiyor, eğer elimizden aksi geliyorsa ,üretmeden-çalışmadan-keşfetmeden- başkalarını mutlu etmeden-okuyup öğrenmeden geçirilen anları boş ve mutsuz sayanlardanım ben de.Tabi ki bazen böyle düşünebilmek eyleme geçmeye yetmiyor... Özellikle bir durup düşünme fırsatı bulduğunuzda bir çok olguyu; nedeni ve sonucunu önemsemeden hiçe sayabilen biriyseniz, orada durun, fazla düşünüyorsunuz! Durup düşünmeye fırsat bulamayacak kadar amaçlı ve telaşlı iseniz , mutsuzluğu ve tatminsizliği akıllılık zannetmeyin; bırakın hayatınız tutunduğu yerden aksın. Nasılsa bizim sorgulamalarımız sürerken de yeni olgular, nedenler ve sonuçlar getirecek kaçınılmaz döngüler...

Aslında tüm bunları bana yazdıran bir kitap okuyorum şu sıralar. Yine unutmamak için yazma fikrimden destek alarak biraz bahsetmek isterim.

Yeraltından Notlar- Fiyodor Mihayloviç Dostoyevski

Dostoyevski'yi keşftmek için doğru bir kitap olduğunu duymuştum . Birkaç eserini daha okumadan bu yorumu savunamayacağım ancak kitap hakkında bir iki kelime etmek istedim. Dünyadan kendini soyutlamış, olayları , olgu ve kişileri tutunmaya değer bulmayan bir karakterin içsel konuşmalarını ve hayat öyküsünü okuyoruz kitapta. Karakter ,o kadar çok -ya da bakış açısına göre farklı- düşünüyor ki hayatın içindeki maddi-manevi tüm olguları, sosyolojik dayatmaları kafasında sıfırlamış. Örneğin; kızgınlığının sebepleri üstünde fazlaca düşündüğü için kin tutamadığını ve kızgınlık nedeninin uçup gittiğini söylüyor bu yeraltındaki kendi deyimi ile 'hasta' adam. Çoğunlukla oldukça karanlık, umarım her satırında size de 'bunu ben de düşünüyorum' dedirtmiyordur diye umduracak kadar karanlık düşünceleri savunuyor. Savunduğu bazı düşünceler ile tembel insanlara da küçük sığınaklar yaratabilir bu kitap:) Aslında savunduğu fikirleri ben de kimi zaman ucundan düşündüğüm için empati yapabilsem de; sanırım benim yorumlarım kitaba göre yerüstündeki insanların görüşleriyle daha örtüşüyor...

Dostoyevski okumanın ağır zevkine yeni varmış olsam da ; günümüz dünyasında verimli yaşamak için yer üstünde kalmamız gerektiğini kabullenerek yaşamanın daha büyük marifet olduğunu ,büyüdükçe ,anlamaya başladığım için olsa gerek bu kitap kişisel olarak benim için eski karanlık günlerime açılan bir kapı da oldu. Bu nedenle dikkat çekici birkaç cümlesini eklemek istiyorum;

'Her şeyin bilincinde olmak bir hastalıktır; hayatını sürdürebilmek için insana daha yalın bir anlama yeterlidir.' ( agreed:))
' Beni en çok sarsan, bir tabiat kanunuymuş gibi; her zaman her yerde , haklı veya haksız olsam da herkesten önce kendimi suçlu görmemdir! Bunun sebebi ; kendimi etrafımdaki insanlardan daha akıllı bulmamdır...'

Kitabın ilk sayfalarında bahsedilen düşünen insan ve eylem adamı farkının en çarpıcı yorumu bence ; 'eylem adamı ahmaktır, ama belki normal insanın ahmak olması lazımdır.'

Yeraltından Notlar okunmalı, hatta biraz geç kalınarak okunmalı. Hayatla ilgili görüşlerimizi oturttuğumuzda, kendi karanlığımızdan geçebildiğimizde ve tutunamayan yerine tutmayı seçtiğimizde; geride bıraktığımız acı tadı tekrar hissetmek , belki de biraz yorgunluğumuzdan sıyrılıp yerltına kaçamak yapmak için...

not: Zeki Demirkubuz; Yeraltından Notlar'ı sinemaya uyarlıyor. (ayrıntılı bir izleme için okunduğu iyi oldu.)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder